Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır

Aile Hukuku’nun en önemli kısmını oluşturan boşanmanın kanunda sayılan genel boşanma sebeplerinden anlaşmalı boşanma ve Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır başlıkları altında incelenmiştir.

Uygulamada fazlaca karşımıza çıkan anlaşmalı boşanma müessesinin tarihi sürecine kısaca değinilmiş olup, Türk Hukukunda 1988 yılında yapılan değişikliklerle kanunlaşmış ve günümüze kadar gelmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesinde yer alan hükme göre anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için şartlar sayılmıştır. Bu şartların tümü aynı anda sağlanması gerekir. Aksi takdirde açılan dava TMK m.166/1,2 hükümlerine göre değerlendirilerek sonuçlandırılır.

Madde hükmü gereğince anlaşmalı boşanmanın taşıması gereken şartlar aşağıda açıklanmış, doktrindeki görüşler ve Yargıtay kararları ile somutlaştırılmaya çalışılmıştır.

 Genel Olarak Boşanma Sebepleri

Boşanma, Türk Hukuk sisteminde sadece kanunda sayılmış olan sebeplerden birinin varlığı halinde ve bu sebebin hâkim tarafından tespiti ve boşanma yönünde vereceği kararıyla gerçekleşmektedir. Türk Medeni Kanunu’nda sayılmış olan sebepler sınırlı sayıda olup, özellikleri ve kapsamları bakımından birbirinden çok farklıdır. Bu nedenler arasındaki farklılıklara dayanılarak boşanma nedenleri çeşitlere ayrılmaktadır. Boşanma nedenlerinin çeşitlerini belirlemek amacı ile iki farklı ayrım yapılmaktadır. Bu ayrımlardan birisi, “ÖZEL BOŞANMA NEDENLERİ – GENEL BOŞANMA NEDENLERİ”; diğeri ise “MUTLAK BOŞANMA NEDENLERİ – NİSBİ BOŞANMA NEDENLERİ” şeklindedir.

Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen boşanma nedenlerinden düzenlenme sırasına göre; zina (TMK. m.161); hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (TMK. m.162); suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (TMK. m.163); terk (TMK. m.164) ve akıl hastalığı (TMK. m.165) belli olgulara dayandırılmış olduğundan, özel boşanma sebebidir. Boşanma sebeplerinden bazıları ise, örneğin, evlilik birliğinin sarsılması (TMK. m.166), yine aynı maddede düzenlenen eşlerin boşanma konusunda anlaşması ve ortak hayatın yeniden kurulamaması ise genel boşanma sebepleridir.

Özel boşanma nedenleri ve genel boşanma nedenleri ayrımında, yasada boşanma nedeni oluşturan olayın somut, açık ve kesin şekilde belirtilmiş olup olmamasına bakılır. Eğer yasada, boşanma nedenine dayanak olan olay somut olarak belirtilmişse ve olay dışındaki olaylar bu boşanma nedenine sebep olmuyorsa, “özel boşanma nedeni” söz konusudur. Diğer taraftan genel boşanma nedenleri söz konusu olduğu zaman, boşanma nedeni ismen düzenlenmesine rağmen, boşanma nedeninin doğmasına sebep olan olay ya da olaylar sınırlayıcı bir şekilde düzenlenmemiştir. Ancak bu olayların boşanma nedeni sayılıp sayılamayacağına hâkim karar verir. Hâkimin bu konuda geniş takdir yetkisi bulunmaktadır.

Mutlak boşanma nedenleri ve nisbi boşanma nedenleri ayrımı ise farklı bir açıdan yapılmaktadır. Özel boşanma nedenlerinden bir bölümü mutlak nitelikteyken, diğer kısmi ise nisbi niteliktedir. Bu ayrım yapılırken, hâkim, yasada boşanma nedeni olarak düzenlenmiş sebebi yeterli görür ve sadece bu sebebe dayanarak karar verirse, bir mutlak boşanma nedeninden söz edilir. Örneğin “zina”, “hayata kast”, “pek kötü veya onur kırıcı davranış”, “terk”, “eşlerin anlaşması” ve “ortak hayatın yeniden kurulamaması” gibi boşanma nedenleri mutlak boşanma nedenleridir. Nisbi boşanma nedenlerinde ise, yasada boşanma nedeni olarak düzenlenen olayın meydana gelmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu neden dolayısı ile ortak yaşamın diğer eş için çekilmez hale gelip gelmediği araştırılacak ve bu şart da gerçekleşmişse boşanmaya karar verilecektir. Örneğin “suç işleme”, “haysiyetsiz hayat sürme”, “akıl hastalığı” ve “evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına” dayanan boşanma sebepleri, nisbi boşanma sebepleridir. Bu nedenlere karşın diğer eş ortak yaşama katlanabiliyorsa, artık boşanmaya hükmedilemez.

 Anlaşmalı Boşanma

Anlaşmalı Boşanma (TMK m.166 f.3) 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun düzenlediği gene boşanma sebeplerindendir. Anlaşmalı boşanma aynı zamanda 4721 sayılı TMK’nın düzenlediği mutlak boşanma sebeplerindendir.

Eski Medeni Kanununun 134. Maddesinde 1988 yılında 3444 sayılı Kanunla yapılan reform niteliğindeki değişiklikten önce anlaşmalı boşanmaya pozitif hukukumuzda izin verilmiyordu. Bu değişiklikten önce anlaşmalı boşanma yolunun gerekliliği hususunda ilk görüş ve öneriler 1936 yılında Av. GadFranko Milaslı tarafından öne sürülmüştür. Öyle ki, yazara göre, artık evliliğin devamının beklenemeyeceği her iki taraf için de ikrar olunduktan sonra tekrar ayrıca bir delil aranması ve buna mukabil mahkemece başka bir sebep yaratılmaya çalışılmasında hiçbir hukuki yarar olmadığı gibi bu durum kanunu dolanmaya yol açacaktı. Böylesi bir durumda hukuki açıdan oldukça tehlikeli ve sakıncalıdır. Bu yüzden tarafları hemen ilk celsede boşamadan; fakat anlaşmanın üstüne ayrıca da bir delil aramadan taraflara bir celselik düşünme süresi verilerek anlaşmalı boşanma imkanı tanınmalıdır.

1988 yılında yapılan değişikliğe kadar anlaşmalı boşanma konusunda, hukuki platformlarda yapılan her öneri olumsuz sonuçlanmıştır. 01.06.1981 Tarihli ve 2467 Sayılı Kanunla bir komisyon kurulmuş ve 1984 Tarihli Öntasarının “Evlilik Birliğinin Sarsılması” kenar başlıklı m.130/f.3 hükmü ile eşlere anlaşmalı boşanma yolu açılmıştır.

1984 Tarihli Öntasarı aynen 25.03.1985 tarihinde Başbakanlığa sunulmuş; fakat tasarı meclise sunulmayarak kanunlaşmamıştır. Adalet Bakanlığınca hazırlanarak Bakanlar Kurulunca kabul edilen “743 Sayılı Türk Kanunu Medenisinin Bazı Maddelerinin ve 818 Sayılı Borçlar Kanununun 49. Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı” anlaşmalı boşanmaya ve kusur şartına ilişkin genel gerekçesinde;

“Türk Kanunu Medenisinin geçimsizlik sebebiyle boşanma hükümleri toplumumuzu en çok meşgul eden konular arasında olup, bir işin kendi kusuru ile evlilik birliğini sarsmış olmasına rağmen geçimsizliğe dayanarak boşanma davası açamaması ve eşlerin boşanma için anlaşmış olmalarının boşanma kararı verilmesi için yeterli sayılmaması sebebiyle evlilik birliğini temelden sarsan olayların vukuuna rağmen boşanma kararı verilmemesi eşlerin müşkül durumda bırakmakta, eşler fiilen aynı yaşamakta, evlilik sadece hukuken devam etmektedir. İşte bu iki sebebe işlerlik kazandırabilmek için yeni düzenleme ile belli şartların uygulanması halinde; daha ziyade de kusurlu eşe de boşanma davası açma hakkı tanınmış ve kendi aralarında anlaşarak karar vermiş kimselere de bu imkan sağlanmıştır.”diyerek Türk Boşanma Hukukunun mahkum olduğu kaderinden kurtararak, özellikle çağdaş toplumlarda olduğu gibi anlaşmalı boşanma imkanını da eşlere sağlamıştır.

1984 Tarihli Öntasarı olduğu şekli ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 04.05.1988 tarihinde kabul edilerek 12.05.1988 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmış, 3444 Sayılı Kanunun m.134/f.3 hükmü ile anlaşmalı boşanma yolu Türk Boşanma Hukukunda kabul edilmiştir. 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren ve halen yürürlükte olan 4721 Sayılı Medeni Kanun’umuzda da m.166/f.3 hükmü ile aynen korunarak bugüne kadar uygulanmaktadır.  4721 sayılı TMK m.166/3 hükmünde ise “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabul edilmesi halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz” şeklinde 743 sayılı Kanuna benzer düzenleme yer almıştır.

Kanun koyucu, m.166 hükmünde yapılan bu değişiklik ve yeni düzenlemeyle, ortak hayatı devam ettirme konusunda ruh ve inançlarını tamamen yitirmiş olan ve bu sebeple de boşanmak isteyen eşlerin hukuk dışı yollara gitmekten kurtarmıştır.Fakat eşlere böyle bir imkan verilirken, bazı şartların da aranmasında zorunluluk vardır. Nitekim m.166/3’te bu şartlar sayılmıştır. İlerleyen kısımda şartlar detaylı olarak incelenecektir.

4721 sayılı TMK’da irade ilkesi geçerli değildir. Başka bir anlatımla eşlerin hakim kararı olmaksızın mahkeme dışında evlilik birliğine son vermeleri olanaksızdır. Uygulamada anlaşmalı boşanma olarak anılan bu düzenleme ile kısmen irade ilkesine ve kısmen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine yer verildiği görülmektedir. İlke olarak yine boşanma için hakim kararı gereklidir. Kısaca kanun koyucu tarafların irade ilkesine göre, boşanma yönündeki iradelerini belirli koşulların gerçekleşmiş olması durumunda evlilik birliğinin sarsılması ilkesi ile desteklemektedir.

Kanun koyucu anlaşmalı boşanma müessesesini ayrı bir isim ve bağımsız bir madde bicinde düzenlememiş, “ evlilik birliğinin sarsılması” kenar başlığını taşıyan madde içerisinde düzenlemeyi uygun bulmuştur. Akıntürk’e göre bu düzenleme isabetlidir. Çünkü kanun koyucu, en az bir yıl devam etmiş olan bir evlilikte eşlerden birinin açtığı davayı diğerinin kabul etmesini veya her iki eşin birlikte boşanma başvurusunda bulunmasını, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğuna bir karine saymıştır. Böylece boşanma, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayandırılmış olmaktadır.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır – Anlaşmalı Boşanmanın Şartları

Maddenin uygulanma şartları Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.04.1991 tarih ve 4515/7032 sayılı kararında şöyle belirtilmiştir:

“Tarafların karşılıklı olarak boşanmayı kabule ilişkin sözleri, ruhen, fikren oluşan anlaşmazlığın varlığına ve ortak yaşamın taraflardan beklenmeyecek ölçüde temelinden sarsılmış bulunmasına esas alınarak boşanmaya karar verilmiştir.

Oysa, 3444 sayılı Kanun ile değişik Medeni Kanunun 134/3.maddesi uyarınca tarafların anlaşmaları sonucu evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğunun kabulü için;

  1. Evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması,
  2. Eşlerin boşanmak üzere birlikte başvuruda bulunması veya birinin açtığı davanın diğeri tarafından kabul edilmiş olması,
  3. Hakimin tarafları bizzat dinlemiş ve boşanmaya ilişkin birleşen iradelerinin serbestçe ve hiçbir etki altında olmadığına kanaat getirmesi,
  4. Tarafların boşanmanın eki niteliğindeki konularda ve özellikle mali konularda, çocukların velayeti, çocuklarla ilgili önlemler, kurulacak kişisel ilişkinin kapsamı üzerinde anlaşılmış olması gerekir.

İstek ve kabulün boşanma yönünden hukuki sonuç ifade etmesi, belirtilen şartların varlığına bağlıdır.

Belirtilen kanuni şartları içermeyen istek ve kabule değer verilecek evlilik birliğinin eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının kabulü sonucu, eksik inceleme ile boşanmaya karar verilmesi yanlıştır.”

Yukarıda sayılan şartlardan herhangi birisinin yerine gelmemiş olması halinde anlaşmalı boşanmaya karar verilemez.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır – Evlilik Birliğinin En Az 1 Yıl Sürmüş Olması

Türk Hukukunda eşlere bizzat mahkemeye müracaat ile çekişmeli usulde dava açma hakkının tanındığı gibi eşlerin birbirleri ile anlaşmaları sureti ile de boşanmalarına imkan tanınmıştır. Böylelikle taraflar hem daha az masrafla daha kısa sürede istedikleri sonuca ulaşmakta hem de çekişmeli boşanma davası sırasında ortaya çıkan olumsuzluklardan uzak kalmaktadırlar.

Eşlerin anlaşmalı olarak boşanma yoluna gidebilmeleri için ilk koşul Medeni Kanun m. 166/f.3 hükmü ile yerini bulan evliliğin en az bir yıl sürmüş olması gereğidir. Eşlerin 1 yıllık süreyi birlikte geçirmiş olmaları gerekli değildir. Bir yıllık süre içinde ortak yaşamın sürmüş olması veya olmamasının Anlaşmalı Boşanmaya bir etkisi yoktur.

“4721 sayılı TMK m.166/3 maddesinde, en az 1 yıl sürmüş evliliklerde eşlerin birlikte başvurması ya da eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılabileceği öngörülmüştür. Bu halde dahi boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin bizzat tarafları dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocuklarının durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması gerekmektedir. Dosyada mevcut nüfus kaydından tarafların 01.042004 tarihinde evlendikleri anlaşılmıştır. Mahkemece, TMK m.166/3 maddesinde öngörülen bir yıllık süre şartının gerçekleşmemiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

“TMK’nın m.166/3 maddesi ile “evlilik en az 1 yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır” hükmü getirilmiştir. Dosyadaki nüfus kaydından tarafların 15.10.2004 tarihinde evlendikleri ve davanın açıldığı tarihte henüz 1 yıllık sürenin dolmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece, tarafların gösterdikleri delillerin toplanarak, m.166/3’te öngörülen 1 yıllık süre gerçekleşmeden tarafların kabulüne dayanarak boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

“… Toplanan delillerden eşlerin 30.03.2006 da evlendikleri, davanın ise aradan iki ay geçtikten sonra 29.5.2006 da açıldığı anlaşılmaktadır. Anlaşmalı olarak boşanmaya karar verilebilmesi için Medeni Kanunun 166/3. Maddesinde öngörülen bir yıllık süre geçmemiştir. Davanın Medeni Kanunun 166/1-2 maddesi çerçevesinde incelenip değerlendirmesi gerekirken yazılı şekilde boşanmaya hükmedilmesi doğru görülmemiştir.”

  1. Hükmün Amacı

Farklı dünyalardan, kültürlerden ve en önemlisi yaşam tarzından iki insanın evlendikten sonra birbirlerine uyumu ve geçimi derhal beklenebilecek bir durum değildir. Dolayısı ile tartışmalar, uyumsuzluklar bir evlilikte kaçınılmaz bir durumdur. Yeter ki tüm bu uyumsuzluklar istikrar kazanmasın ve eşler tarafından aşılabilsin. Bu yüzden yasa koyucu bir yıllık süreyi belirlerken eşlerin evliliğe ve birbirlerine uyum sürecini göz önünde tutmuş ve bu süreçte ani ve fevri kararlar ile evlilik gibi kutsal bir müessesenin yıkılmasını engellemek istemiştir. Öte yandan ani kızgınlık veya öfke ile boşanmaya başvurulmasının önüne geçilmek istenmesidir.

Oğuzman/Dural, belirtilen şartlara ilişkin önemi şu şekilde ortaya koymuştur; “Bu şartlar, kısa süreli evlenmeleri önlenmeye, tarafların birbirini iyice tanıma fırsatı dahi bulmadan boşanmaya kalkışmalarına imkân vermemeye, geçici kızgınlıklarda verilecek boşanma kararını düşünmeye tarafları sevk etmeye, tazyik altında veya aldatıcı vaatlerle boşanmaya razı olma tehlikesini önlemeğe, boşanmadan özellikle çocukların uğrayacağı zararları asgari düzeye indirmeye yöneliktir.”

  1. Bir Yıllık Süre Re’sen Araştırılmalıdır

Dava şartları Usul Hukukuna ilişkin bir mesele olup, yargılamanın esasına geçilebilmesi için gerekli olan veya olmayan durumları ifade eder. Böylece mahkeme önüne gelen olayda öncelikle usule ilişkin dava şartlarının mevcut olup olmadığını inceler. Davanın görülebilmesi için gerekli dava şartlarının olmadığını belirlediği takdirde ise başkaca bir işleme gerek kalmaksızın esasa girmeden davayı reddeder. Dolayısı ile dava şartları davanın açılması için değil mahkemenin davanın esasına girip inceleme yapabilmesi için gerekli şartlardır. Dava şartlarının yokluğu halinde davanın esastan değil usulden reddi gerekmektedir. Dava şartlarının varlığı veya yokluğu halinde taraflar davanın esasına girilerek görülmesini talep etseler dahi mahkeme bu talebe itibar etmeyerek davayı re’sen reddetmekle yükümlüdür.Anlaşmalı boşanma davasının görülebilmesi için hakim ilk önce gerekli olan bir yıllık evlilik süresine ilişkin dava şartının varlığı hususunda inceleme yapacaktır. Bu inceleme hakimin re’sen yapması gereken kanuni bir zorunluluktur. Anlaşmalı Boşanma istemi içeren bir davada hakim bir yıllık süre şartının gerçekleşmediğini tespit ettiği anda davanın artık anlaşmalı boşanma davası şeklinde devamını düşünmek mümkün olmayacaktır.

Evlilik tarihi ile dava tarihi arasındaki süre 1 yılı doldurmamışsa, dava ret mi edilmeli, yoksa çekişmeli boşanma davası olarak mı yürütülmelidir? Yargıtay’ın ret yönünde kararlarından örnekler daha önce sunulmuştur. Fakat farklı yönde kararlar da mevcuttur;

“Dosyadaki nüfus kaydından tarafların 01.11.2000 tarihinde evlendikleri ve davanın açıldığı 21.08.2001 tarihinde bir yıllık sürenin dolmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, tarafların gösterdikleri delilleri toplanarak, Medeni Kanunun 134/2 maddesindeki şartların oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken…”

“… Taraflar 12.9.2006 tarihinde evlenmişler, bu dava bir yıl geçmeden 19.10.2006 tarihinde açılmıştır. Bu gibi hallerde tarafların iddia ve delilleri toplanıp Türk Medeni Kanununun 166. maddesinin 1.,2. Ve 4. fıkralarına göre değerlendirme yapılmalıdır.”

Bir yıllık evlilik süresinin dolmadığı hallerde, davanın açıkça boşanmak isteyen taraf iradelerinin sırf süre şartı eksikliğinden reddi sonucunu doğurması doğru değildir. Bu durumda dava evlilik birliğinin temelinden sarsılması temelli anlaşmalı boşanma şeklinde bir çekişmesiz yargı faaliyetinden yine aynı sebeple ve fakat bu defa TMK m.166/f.1-2 hükmü gereğince çekişmeli yargı faaliyeti ile sonuçlandırılmalıdır.Bu durumda taraflara anlaşma yolu ile boşanma halinde gerek görülmeyen delillerin ve olguların ibrazı için hakim süre verecek ve yargılama bu suretle devam edecektir. Gerçekten de tarafların birbirlerine uygun iradelerinin mevcut olduğu, reddi halinde yeniden açılması gerekecek davada, dava konusunun ve taraflarının aynı kaldığı bu durumda aksi düşünce usul ekonomisi ile gibi devletin vatandaşının hak ve özgürlüklerini korumak görevinde ciddi bir çelişkiye düşmesi hali gündeme gelecektir.

“…Dosyadaki nüfus kaydından tarafların 07.08.2003 tarihinde evlendikleri ve davanın açıldığı tarihte henüz bir yıllık sürenin dolmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece, tarafların gösterdikleri delillerin toplanarak, Medeni Kanunun 166/3. Maddesinde öngörülen bir yıllık süre şartı gerçekleşmeden tarafların kabulüne dayanarak boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.”

“…Dosyada mevcut nüfus kaydından, tarafların 3.12.1996 tarihinde evlendikleri anlaşılmış olup, dava tarihine göre henüz bir yıllık yasal süre dolmamıştır. Mahkemece yasal bir yıllık süre şartının gerçekleşmemiş olması nedeniyle tarafların delilleri sorulup gösterdikleri takdirde toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…”

Burada akla gelen bir soru da evliliğin üzerinden 1 yıl geçmeden dava açılmış ancak yargılama aşamasında bu süre dolmuş ise hakim anlaşmalı boşanmaya karar verebilecek midir?

Dr. Nevzat Özdemir “Evlilik birliğinin en az bir yıl sürmüş olması koşulu, yargılama süreci içinde ve henüz talep yargılama şartı eksikliğinden reddedilmemişken gerçekleşir ise, artık yargılama şartının başlangıçta var olmadığı nedeni ile talep ret olunmamalı, esasa girilerek yargılamaya devam olmalıdır.” görüşündedir.

“Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği düşünüldü.

Başlangıçta noksan olan dava şartlarına rağmen esasına girilmiş ve noksanlık davanın devamı sırasında tamamlanmışsa artık dava reddedilemez.

Davanın devamı sırasında 21.02.2002 tarihinde evlilik bir yılını doldurduğundan ve tarafların irade açıklıkları 26.03.2002 tarihinde dava şartı tamamlandığından karar yürürlükteki hukuka uygun olduğundan temyiz isteği yerinde değildir.”

Uygulamada ve öğretide, bu bir yıllık sürenin dolmaması halinde hâkimin ne yönde karar vereceği hususunda görüş birliği bulunmamaktadır. Bazı yazarlar, bir yıllık süre dolmamışsa, başka bir araştırmaya gerek olmadan davanın reddine karar vermek gerektiğini ileri sürmektedirler.

Öğretide bir kısım yazarların görüşü ile Yargıtay uygulamasına göre ise, bir yıl geçmeden dava açılmışsa Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin etkin görüşü doğrultusunda, davanın reddi yoluna gidilmemesi gerektiği, taraflardan varsa delil ve tanıklarını bildirmeleri istenmeli, bildirdikleri taktirde delilleri toplanmalı, tanıkları dinlenmeli Medeni Kanun’un 166/1-2. maddelerinin koşullarının oluşup oluşmadığı takdir edilip sonucuna göre karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.

Tabloda evliliklerinde bir yılı doldurduktan sonra boşananların sayısı 2692 olarak görülmektedir. Boşanma nedenlerine bakıldığında, diğerlerine nazaran çok büyük farkla “geçimsizlik” ilk sıradaki boşanma nedeni olarak görülmektedir. İki ve üç yıllık evlilerin boşanma sayıları da, boşanma nedenleri de yüksektir. Evliliğin ömrü uzadıkça boşanma sayılarında ve özellikle geçimsizlik nedeniyle boşanmalarda sayı düşmektedir. Bu da zamanla eşlerin birbirlerini daha iyi tanıdıkları veya birbirlerini kabullendikleri şeklinde yorumlanabilir. Bu noktada tekrar belirtmek gerekir ki, Medeni Kanunumuzun eşlerin boşanma konusunda anlaşmış olmalarında aranan evliliğin en az bir yıl sürmüş olması şartı yerinde ve gereklidir.

Kanaatimizce, kanunun aradığı şartlar açıktır. Maddenin konuluş amacı da gözetilerek, şartlardan birinin gerçekleşmemesi halinde dava usulden ret edilmelidir.

  1. Eşlerin Boşanmak Üzere Birlikte Başvurmaları veya Bir Eşin Açtığı Davayı Diğer Eşin Kabul Etmesi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.24/1 hükmü gereğince; “Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.” Söz konusu bu tasarruf ilkesi anlaşmalı boşanma davaları için de geçerlidir.

Eşlerin anlaşarak boşanma yoluna başvurabilmeleri için boşanma konusunda iradelerinin uyuşması, hem fikir olmaları gereklidir. Bu fikir uyuşması, eşlerin anlaşarak boşanmak üzere mahkemeye birlikte müracaat etmeleri şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, bir eşin açtığı davanın diğer eş tarafından kabul edilmesi şeklinde de ortaya çıkabilir.

Nitekim dava şartı olarak, 4721 sayılı TMK’nu m.166/3 hükmünde Anlaşmalı Boşanma yapılabilmesi için iki seçenek düzenlenmiştir;

  • Eşlerin birlikte başvurmaları
  • Eşlerden birinin 4721 sayılı TMK m.166/1 hükmüne göre açmış olduğu davayı diğer eşin kabul etmesi

Başvurunun yazılı şekilde sunulması gerekir.Sözlü talep geçersizdir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır – Eşlerin Birlikte Başvurmaları

Eşler önceden aralarında anlaşarak boşanmak üzere birlikte başvurabilirler; yani boşanma davasını beraber açabilirler. Fakat bu durumda, çekişmeli yargı türünden olan boşanma davasında davacı ve davalı tarafı, eşlerden hangisi oluşturacaktır?Yargıtay, eşlerin anlaşmasına dayalı boşanma davalarında bir bakıma iki davacı ve iki davalı olduğu görüşündedir. O halde mahkeme kararında eşlerin “davacı-davalı” şeklinde gösterilmesi daha uygun olacaktır.

Birlikte dava açan eşlerden herhangi birinin davacı olmadığı söylenebilir mi? Aynı dava dilekçesinin davacı ve davalı olarak ayrı ayrı imzalanması ortada teknik anlamda bir davalının olduğunun göstergesi midir? Başka bir anlatımla birlikte dava açan eşlerin aynı dava dilekçesinin davacı ve davalı olarak ayrı ayrı imzalaması çekişmeli bir davanın olduğunu mu gösterir?

Eşlerin birlikte başvurmaları, istemlerini ortak olarak belirtmeleri, dava dilekçelerini birlikte imzalamalarına yasa açık olarak elverişlidir. Burada tartışılacak husus birlikte dava açan eşlerin, boşanmaları halinde, kararda hangisinin davalı, hangisinin davacı olarak gösterileceğidir. Yargıtay 2. HD 15/03/1990 tarih, E.11382, K.2844 sayılı hükmünde; “Taraflar” sözcüğünü çok kısa olarak irdelemiş ve “Zaten eşlerin anlaşmasına dayalı boşanmalarda bir bakıma, 2 davacı ve 2 davalı vardır.” demiştir.

Yerel yargı yerlerindeki uygulamada hakimin birlikte ortak dilekçe ile dava açanlara hanginiz davacısınız diye sorup cevabı tutanağa geçerek pratik bir çözüm yoluna gidildiği gözlenmektedir. Ancak birlikte düzenlenip, imzalanan dilekçelerin çoğunda da eşlerin biri davacı diğeri davalı olarak yer almaktadır.

Doktrinde kesin bir görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüşe göre boşanma davası hiç şüphesiz bir çekişmeli yargı faaliyetidir. Fakat anlaşmalı boşanma kanun hükmünün mahiyeti itibari ile bir çekişmesiz yargı faaliyetidir. Dolayısı ile birlikte başvuru halinde dava başından beri çekişmesiz yargıya tabi olurken, başka bir sebeple açılmış boşanma davasında yargılamanın ilerleyen herhangi bir safhasında eşlerin anlaşmaları halinde artık anlaşma anına kadar çekişmeli yargı faaliyeti olan boşanma davası anlaşmadan itibaren bir çekişmesiz yargı faaliyeti olarak kendini göstermektedir.

Aynı dilekçe ile anlaşmalı boşanmak isteyen eşler iki ayrı başvurma harcı yatırmak zorunda mıdır? Daireler anlaşmalı boşanmak isteyen eşlerin 4721 sayılı TMK m.166/3 hükmünde yer alan açık düzenlemenin kendilerine verilen hak üzerine birlikte başvurduklarında tek başvurma harcının alınmasını yeterli görmüştür.

“Karı-koca boşanmaya ilişkin dilekçelerini birlikte kaleme almışlardır. Harçlar yasasının bir sayılı tarifesi uyarınca da tek bir başvurma harcı yatırılmıştır. Koca tarafından ikinci bir başvurma harcının yatırılmamış olması onun davasının bulunmadığı anlamını taşımaz. Dava kadının ve kocanın boşanma isteklerini içermektedir…”

Fakat bu görüşün aksini savunan kararlar da mevcuttur;

“Davalının harcı verilerek açılmış bağımsız bir boşanma davası yoktur. Davalının davacı kadın tarafından açılan boşanma dava dilekçesini davalı olarak imzalamış olması ayrı bir harç yatırılmadığından davalı açısından bu dilekçeyi dava dilekçesi niteliğine dönüştürmez. Açıklanan bu durum karşısında kadının davasının feragat nedeniyle reddi ile yetinilmesi gerekirken, kocanın da davası varmış gibi kesin hüküm oluşturacak şekilde davalının boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru değildir.”

Verilen bu karara Ömer Uğur Gençcan’ın karşı oyu şu şekildedir; “Taraflar birlikte verdikleri dilekçe ile anlaşmalı boşanma hükümleri doğrultusunda “karşılıklı boşanma” talebinde bulunduklarını dava dilekçesinde açıkça ifade etmişlerdir. Dava dilekçesinde beyan edilen karşılıklı boşanma istemi ile hem kadın eşin hem de erkek eşin anlaşmalı olarak boşanma istedikleri bellidir. Anlaşmalı boşanma davasında bir çekişmeden söz edilemeyeceği için eşlerin birlikte boşanma istemleri ve birlikte davacı olmaları davanın mahiyeti gereğidir. Anlaşmalı boşanma davasında eşlerden birinin davalı olduğu başka bir deyişle “çekişme çıkaran taraf” olduğu düşünülemez. Karşılıklı boşanma isteyenlerin ikisinin de “boşanma davacısı” boşanma konusunda davacı oldukları imzalı beyanları ile tartışılmayacak kadar açıktır. Anlaşmalı boşanma isteminden vazgeçilmesi durumunda ise hem kadın eşin hem de erkek eşin davayı istedikleri takdirde TMK m.166/1 hükümlerine göre sürdürebilmeleri olanaklıdır. Kadın eşin boşanma davasından feragat etmesi sebebiyle “kadın eşin boşanma davasının”  feragat sebebiyle reddine karar verilip davasını sürdüreceğini açıklayan “erkek eşin boşanma davasının” TMK m.166/3 koşulları gerçekleşmediğinden TMK m.166/1 hükümlerine göre yerel mahkeme hakimi tarafından sürdürülerek erkek eşin boşanma davası yönünden de karar verilmesi gerektiği konusunda yerel mahkeme hakimi ile “aynı görüşte” olduğumdan değerli çoğunluğun “farklı görüşüne” katılmıyorum.” şeklindedir.

Eşlerden Birinin 4721 sayılı TMK m.166/1 Hükmüne Göre Açmış Olduğu Davayı Diğer Eşin Kabul etmesi

Türk Medeni Kanunu m.166/f.3 hükmü açıkça ve net bir ifade ile bir eş tarafından açılmış olan davanın diğer eş tarafından kabulü halinde artık anlaşmalı boşanmaya dayalı davanın sübut edeceğini düzenlemiştir. Davanın kabulü, davacının taleplerini davalı tarafın kısmen ya da tamamen kabul etmesi ile yargılamanın sona erdirilmesini sağlayan taraf işlemidir (HMK. m.308). Davanın kabulü, davalının tek taraflı irade açıklaması ile nihai hükmün kesinleşmesine kadar gerçekleştirilebilir (HMK. m.310). Davanın kabulü, mahkemeye verilecek bir dilekçe ile gerçekleştirilebileceği gibi yargılama sırasında sözlü beyanın duruşma tutanağına geçirilmesi ile de gerçekleştirilebilir (HMK. m.309).

Boşanma davalarında davanın kabulü meselesinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması temelli anlaşmalı boşanma yoluna gidebilmek için ise davanın sadece TMK. m.166/f.1-2 hükmü ile mi açılacağı yoksa kanunun saydığı başkaca diğer özel ve genel boşanma sebepleri ile açılmış olan davalarda da davanın kabulünün TMK. m.166/f.3 hükmü sonucunu doğurup doğurmayacağı meselesi doktrinde tartışma konusu olmuştur. Baskın görüş ve Yargıtay uygulaması, davanın kabulü halinde TMK. m.166/f.3 hükmü ile anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesi için davanın mutlaka evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması sebebine dayanan TMK. m.166/f.1-2 hükmü ile açılması gerektiğidir. Yani genel boşanma sebepleriyle açılan davalar (şiddetli geçimsizlik), zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme gibi özel boşanma sebepleriyle açılan davaların yargılama aşamasında anlaşmalı boşanma davasına dönüştürülmesi mümkündür. Bu düzenleme 3444 sayılı yasa ile değişik MK’nın 134/3 maddesinde “Bu durumda MK’nın 150/3 maddesi uygulanmaz.” cümlesi ile yürürlükteki Medeni Kanunu 166/3 maddesinde ise “Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.” denerek belirtilmiştir. Fakat terkten açılan boşanma davaları için Yargıtay bu yöntemi kabul etmemektedir. Bunun için gidilmesi gereken yol, davanın HMK m.180 gereğince ıslah edilmesidir.

“…. Davacı koca terk hukuki sebebine dayanarak boşanma davası açmış, mahkemece ilk celse davalının davayı kabul beyanına dayanılarak Türk Medeni Kanununun 166/3. Maddesi gereğince tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Türk Medeni Kanununun 166/3. Maddesi ancak aynı yasanın 166. maddesine dayanılarak açılmış davalarda gerçekleşebilir. Türk Medeni Kanununun 166. maddesine dayalı açılmış bir dava olmadığı ve usulüne uygun ıslah da bulunmadığı halde Türk Medeni Kanununun 184/3, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 95/2 maddelerince davalının davayı kabulünün hukuki sonuç doğurmayacağı gözetilmeden boşanmaya karar verilmesi doğru değildir…”

 “… Davacı koca terk sebebine dayanarak boşanmalarına karar verilmesini istemiş, mahkemece davalının 26.5.2006 tarihli oturumdaki “davayı kabul beyanına dayanılarak Türk Medeni Kanununun 166/3. Maddesi gereğince tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Türk Medeni Kanunun 166/3. Maddesi ancak Medeni Kanunun 166. Maddesine dayanan davalarda gerçekleşebilir (Y.2.HD.nin 11.5.1992 tarihli 5157-5357 sayılı 11.1.1995 tarihli 13182-152 sayılı kararları) Türk Medeni Kanununun 166. maddesine dayalı açılmış bir dava olmadığı halde ve Türk Medeni Kanununun 184/3, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 95/2. Maddeleri uyarınca kabulün hukuki sonuç doğurmayacağı gözetilmeden boşanma hükmü tesisi doğru değildir. Mahkemece taraf delilleri toplanarak Türk Medeni Kanununun 164. maddesi çerçevesinde değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken bu yön gözetilmeden yazılı şekilde Türk Medeni Kanununun 166/3. Maddesi uyarınca hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.”

Genel boşanma sebeplerine dayanılarak açılan davalarda yargılama aşamasında anlaşmalı boşanmaya dönüşebildiğini daha önce açıkladık. Burada dikkat edilmesi gereken şey, uygulamada TMK m.166/3 hükmüne göre, açılmış bulunan boşanma davalarında davalının açılan davayı kabul ettiğine ilişkin beyanı alınmakta ancak boşanmayı kabul eden davalıdan boşanmanın mali sonuçları ve çocukların boşanmadan sonraki durumlarının neler olacağı sorulmamaktadır. Kanımızca burada hakim, boşanmanın mali sonuçlarını ve çocukların boşanma sonrası durumunu kapsayan bir protokol hazırlanması için taraflara süre vermelidir.

Ayrıca akıl hastalığı sebebi ile açılmış boşanma davasında, artık tam ehliyetsiz eşin anlaşma hususunda iradesinin noksanlığı ve temsilci vasıtası ile iradenin ortaya konulmasının mümkün olmaması dolayısı ile böyle bir durumda Anlaşmalı Boşanma yoluna gidilerek karar verilmesi yerleşik Yargıtay Kararları ile mümkün değildir.

“… Toplanan delillerden davacının akıl hastalığı sebebiyle vesayet altına alındığı anlaşılmaktadır. Hakim huzurunda vasinin iradesini boşanma doğrultusunda açıklamış olması, boşanma isteğinin şahsa bağlı haklardan olması sebebiyle sonuç doğurmaz. Asilin dinlenme olanağı da yoktur. Bu gibi haller de tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplanıp Türk Medeni Kanununun 166 maddesinin 1. ve 2. fıkralarına göre değerlendirme yapılmalıdır. Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi şartları oluşmadan, tarafların delilleri sorulmadan ve gösterilen deliller getirtilip, tanıkları dinlenmeden olayların varlığının kabulü sonucu, boşanmaya karar verilmesi usul ve yasa hükümlerine aykırıdır.”

“… Davacı koca Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsıldığından bahisle açtığı davada yargılama sırasında davalı kadının vesayet altına alınarak kısıtlandığı ve davanın velayeti altına konulan annesi tarafından takip edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, tarafların anlaşmaları üzerine Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilmiştir. Hakim huzurunda vasinin iradesini boşanma doğrultusunda açıklamış olması, boşanma isteğinin “şahsa sıkı sıkıya bağlı” haklardan olması sebebiyle sonuç doğurmaz. Davacı asilin akıl hastalığı nedeniyle dinlenmesi olanağı olmadığı gibi; dinlense bile beyanının bağlayıcılığı yoktur. Davacının akıl hastalığı hukuki nedenine dayalı boşanma davası da olmadığına göre; akıl hastası olan davalının hareketleri iradi olmadığından, Türk Medeni Kanununun 166/1. Maddesine dayalı davanın reddi gerekirken; yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…”

Karşıt görüşte olanlara göre ise, davanın mutlak surette evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayandırılarak açılmasına gerek yoktur. Boşanma davası kanunda yer alan başkaca bir sebeple de açıldığı hallerde yine davalı eş tarafından davanın kabulü halinde anlaşmalı boşanma hükümleri uygulanmalıdır.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır – Hakimin Tarafları Bizzat Dinlemesi

Hakim her iki halde de, yani hem eşlerin birlikte başvurmaları, hem de bir eşin açtığı davanın diğerlerince kabul edilmesi durumunda da tarafları bizzat dinleyecektir. Bununla güdülen amaç, hakimin eşlerin iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmesini sağlamaktır. Hakim, eşleri bizzat dinleyip iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmedikçe boşanmaya karar vermez. Değinilmesi gereken bir diğer konu da duruşma esnasında taraf asilin avukatı dinlenemez. Taraf asiller dinlenmeden, vekillerinin beyanı ile yetinilerek anlaşmalı boşanmaya karar verilemez.

“…Taraflar duruşmada hazır edilip boşanma ve boşanmanın mali sonuçları hakkında anlaşmalarının sağlanması, gerektiğinde çocuklarının da yararlarını dikkate alıp anlaşmaya müdahale edilmesi, bunun da sağlanmaması halinde taraflardan delillerinin sorulup toplanması, sonucunda evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığının, davacı asil dinlenmeksizin, taraf vekillerinin beyanı ile yetinilerek boşanma hükmü kurulmuş olması doğru bulunmamıştır.”

“…Taraflar hazır bulunup, bizzat anlaştıklarını açıklamaz veya hakim, tarafların anlaşmalarını uygun bulmazsa, taraflardan delilleri sorulup toplanması sonucunda evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığının TMK m.150 çerçevesinde takdiri gerekirken davacı ve davalı asil dinlenmeksizin davacı vekili ile davalının dilekçesindeki kabul beyanı yeterli görülerek boşanma hükmü kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır”

Hakim tarafların iradelerini serbestçe açıkladığına kanaat getirebilmesi için hem davacıyı hem davalıyı aynı anda bizzat dinlemesi gerekir. Fakat doktrinde ayrı ayrı dinlenmesinin de mümkün olduğu görüşleri vardır.

“Hakimin boşanma kararı verebilmesi için, tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocuklarının durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması gerekmektedir. Taraflar hazır bulunup, bizzat anlaştıklarını açıklamaz veya hakim, tarafların anlaşmalarını açıklamaz veya hakim, tarafların anlaşmalarını uygun bulmazsa, taraflardan delilleri sorulup toplanması sonucunda evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığının incelenmesi gerekirken, davacı ve davalı dinlenilmeksizin taraf vekillerinin beyanı ile yetinilerek eksik incelemeyle boşanma hükmü kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır.”

  1. Tarafların İmzaları Alınmalıdır

Hakim tarafından bizzat dinlenerek duruşma tutanağında geçirilen tarafların beyanları ise HMK. m.154 gereği imza ettirilmelidir. Taraflara okutulmamış ve tutanağa imzaları attırılmamış ise HMK. m.156 hükmü ile ispatı mucip hale gelen yargılama neticesi verilen karar Usul Hukuku bağlamında geçerli olmayıp aynı zamanda kanun hükmüne açıkça muhalefet eder nitelik arz edecektir.Eğer bir anlaşma metni vermişlerse bu metnin altındaki imzaların kendilerine ait olup olmadığı sorulmalı ve buna ilişkin açıklamaları için yine imzaları alınmalıdır.

“… Duruşma tutanağında tarafların imzalarının alınmadığı anlaşılmıştır. Türk Medeni Kanununun 166/3. Maddesi şartları oluşmadan, tarafların delilleri sorulmadan ve gösterilen deliller getirilip, tanıkları dinlenmeden olayların varlığının kabulü sonucu, boşanmaya karar verilmesi usul ve yasa hükümlerine aykırıdır…” 

“… Somut olayda; duruşma tutanağındaki anlaşma beyanında tarafların imzaları bulunmadığından Türk Medeni Kanununun 166/3. maddeye göre boşanma kararı verilemez. Mahkemece bu durumun taraflara açıklanması, tarafların tutanağı imzalamaktan kaçınmaları halinde; Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi çerçevesinde delillerin sorulup işlem yapılması gerekirken yazılı şekilde Türk Medeni Kanununun 166/3. Maddesi uyarınca boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…”

  1. Saik Dikkate Alınmamalıdır

Anlaşmalı Boşanma davalarında hakim tarafların boşanma sebep ve maksadını sormamalıdır. Bu konudaki klasik örnek yalnızca yetim aylığı almak için ya da borç nedeni ile evin mallarını hacizden kurtarma için yapılan anlaşmalı boşanmalardır.Bu hususta Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin l7/01/1991 tarihli 7288 esas 9704 karar sayılı hükmünde tarafların yetim aylığı alma, eşin borcun sebebi ile mallarını takip ve hacizden kurtarma gibi mani sebepler ile anlaşmalı olarak boşanma istemlerinin samimi ve serbest bir irade ürünü olarak kabul etmemiş ve boşanmaya karar verilmesini doğru bulmamıştır. Ancak hemen belirtelim ki bu karardan hemen sonra Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarihli 8625 esas ve 9559 karar sayılı hükmünde davacının babasından dulluk maaşı alma düşüncesi ile davayı açmış olabileceği şeklinde ifade edilen konunun sebebe ilişkin olması nedeni ile boşanma konusundaki serbest iradeyi ortadan kaldırmayacağını kabul etmiştir.Fakat Yargıtay son kararları ile tekrara saike ilişkin düşüncelerin boşanma konusunda serbest iradeyi ortadan kaldırabileceği görüşünü sergileyerek tekrar görüş değiştirmiştir.

Kanaatimizce anlaşmalı boşanma davasında tarafların boşanma sebebini açıklama zorunluluğu yoktur ve hâkimin boşanma kararı verebilmesi için eşlerin iradelerini “serbestçe açıkladıklarına” kanaat getirmesi yeterli olup, hâkimin saik denetlemesi yapmasına gerek yoktur.

  1. Hakim Boşanmanın Sonuçlarıyla İlgili Düzenlemeyi-Protokolü Uygun Bulması

Evlilik en az bir yıl sürmüşse, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.

“Taraflar arasında evlenmeden önce düzenlenen ve noter tarafından onaylanan 21.05.2005 tarihli sözleşme; akti mal rejimine ilişkin olup boşanma protokolü niteliğinde değildir… bu nedenlerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”

            Anlaşma metninde tedbir nafakası bulunmamaktaysa istek dışına çıkılarak eş ve çocuk için tedbir nafakası takdir edilemez.

Anlaşma metninde tedbir nafakası bulunmamaktadır. Mahkemece istek dışına çıkılarak yazılı şekilde eş ve çocuk için tedbir nafakası takdir edilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

Hakim, yapılan düzenlemeyi yeterli bulmazsa, gerekli düzeltmeleri kendi yapar. Taraflar hakimin yaptığı değişiklikleri aynen kabul ederlerse, hakim anlaşmalı boşanmaya karar verir. Aksi halde anlaşmalı boşanmaya dayanılarak açılmış boşanma talebi reddedilir. Bu durumda taraflardan biri talep ederse, TMK’nın 166/1 ve 2. Fıkralarına dayanılarak boşanmaya karar verebilir.

Boşanmanın Mali sonuçları Hususunda Anlaşma Sağlanmalıdır

Hakimin anlaşmalı boşanmaya karar verebilmesi için boşanmanın mali sonuçları olan;

  • Maddi Tazminat (TMK m.174/1)
  • Manevi Tazminat (TMK m.174/2)
  • Yoksulluk Nafakası (TMK m.175) konularında taraflarca kabul edilecek protokolü uygun bulması şarttır.

Bu sebeple yasa koyucu TMK m. 166/f.3 hükmü ile anlaşmalı boşanma sonucuna varılabilmesi için aynı zamanda eşlerin boşanmanın yarattığı hukuki sonuçlar üzerinde anlaşmış olmasını şart koşmuştur. Böylece madde hükmü gereği boşanma kararı veren eşler, evvela boşanmanın mali sonuçları ile çocukların velayeti hususunda bir anlaşmaya varacaklar; ve bu anlaşmayı hakimin onayına sunacaklar. Bu doğrultuda hakimin anlaşmayı uygun bulduğu hallerde TMK. m.166/f.3 hükmü gereğince anlaşmalı boşanma sonucuna gidilecektir. Boşanmanın fer’i neticelerini oluşturan eşlerin malvarlıkları ile çocuklar hususunda eşlerin anlaşmaya varmalarının akabinde hakimin anlaşmayı uygun bularak onaylaması şarttır.

Hakim, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların velayeti hususunda tarafların yapmış oldukları anlaşmayı uygun bulmaz ise TMK. m.166/f.3 hükmü ile tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Fakat hakim tarafından yapılacak olan değişiklikler hususunda bu defa yeniden tarafların anlaşmalarının sağlanması şarttır.

“…Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur.

Taraflar 18.5.2004 tarihli son oturumda mahkemeye sundukları 15.5.2004 tarihli protokol uyarınca boşanmalarına karar verilmesi istemişlerdir. Mahkemece üçüncü kişileri ilgilendirdiği gerekçesi ile 3.3. ve 3.4. maddelerde belirtilen hususlar dışında protokolün tasdikine karar verilerek, protokolde gösterilen diğer hususlara uygun boşanma hükmü kurulmuştur. Üçüncü kişileri ilgilendirdiğinden bahisle, protokolün 3.3 ve 3.4 maddelerine hükümde yer verilmemesi, protokolde değişiklik yapılması niteliğindedir. Bu konuda tarafların beyanlarının alınması zorunludur. Mahkemece yapılan bu değişiklik hakkında taraflardan bir beyan alınmamış olması nedeniyle Türk Medeni Kanununun 166/3. madde koşulları gerçekleşmediğinden, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir…”

“ Taraflar, boşanmanın mali sonuçları konusunda anlaşmamışlardır. Evlilik en az 1 yıl sürmüşse, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin kabul etmesi halinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda boşanma kararı verilebilmesi için hakimin, bizzat tarafları dinleyerek iradelerin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları, çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Taraflar tek bir konuda bile anlaşmamış olsalar dahi m.166/3 uyarınca delil toplanmadan karar verilemez…yapılan eksik inceleme sonucunda boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

Kanaatimizce maddi, manevi tazminat ve nafaka dışındaki ziynet eşyaları, evlilik birliğine ilişkin malların tasfiye biçimi gibi talepler boşanmanın eki niteliğinde olmadığından söz konusu kalemleri mali sonuçlardan saymak mümkün değildir. Bu sebeple tarafların, maddi ve manevi tazminat ile nafaka dışındaki talepler üzerinde anlaşma sağlayamamaları anlaşmalı boşanmaya engel değildir. Hâkimin uygun bulması gereken konular, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumlarına ilişkin olan protokol hükümleridir. Ayrıca, mali konulardaki anlaşmanın, eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesini sağlaması da aranmaz. Eşler anlaşmalı boşanmadan sonra bu hususlarla ilgili davalar açabilirler. Yoksulluk ve iştirak nafakaları konusundaki anlaşmalara dayanan hükümlerin koşulları oluştuğunda sonradan açılacak davalarla değiştirilmesi ve uyarlama yapılması mümkündür.

“…Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesi için hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Hüküm fıkrasının 8. bendinde ” Anılan mülkiyet ve intifa devirleri, duruşmanın yapıldığı tarih ile kararın kesinleşeceği tarih arasında yapılmasına, satışlar ve devirler fiilen gerçekleştikten sonra boşanma ilamının kesinleşmesine ” denilmiştir. Böylece kararın kesinleşmesi davacının insiyatifine bırakılmıştır. Boşanma kararı şarta bağlı olarak verilemez. Mahkemece protokole müdahale edilmesi gerekir. Mevcut hali ile anlaşmanın uygun görülmesi ve buna dayalı olarak boşanmaya karar verilmesi doğru değildir. Bu açıklamalar doğrultusunda kararın bozulması gerekirken, ilk inceleme sırasında bu husus gözden kaçmış, hüküm yanılgı sonucu onanmıştır. Bu itibarla davalının karar düzeltme isteğinin kabulü ile dairemiz onama kararının kaldırılması, hükmün bozulması gerekmiştir…”

“…Davacı Ofelya Vasfiye Yoltay Medeni Kanununun 166/3. maddesi hukuki sebebine dayanarak eşinden boşanma isteğinde bulunmuştur. Boşanma ve ferilerine ilişkin hükmün infazda karışıklık yaratmayacak nitelikte kurulması gerekmektedir. (HUMK. M.388/son) Mahkemece eşlerin anlaşmalarına konu olan taşınmazlarla ilgili tapu kayıtları mahallinden istenip, üzerindeki takyidatlar araştırılıp, şirket ve araçla ilgili kayıt getirtilip, protokolle mutabakat sağlanıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”

Anlaşmanın konusunun Borçlar Hukuku’nun genel kuralı gereğince emredici hukuk kurallarına, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusunun imkansız olmaması gereklidir (TBK. m.27. Böyle bir anlaşmanın geçerli olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Boşanma kararı taraflar anlaşmış olsalar dahi koşula bağlı olarak verilemeyeceği gibi taraflarca düzenlenmiş anlaşmanın da açık ve net olması gerekmektedir.

  • Maddi Tazminat Konusunda

Hakim taraflardan boşanma kararı verilebilmesi için boşanmanın mali sonuçlarından olan maddi tazminat konusunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin uygun bulunması şarttır.

“Taraflar tazminat konusunda anlaşamamışlardır… TMK m.166/3 hükmündeki şartlar gerçekleşmediğinden, tarafların delilleri sorulmadan ve gösterilen deliller getirilip, tanıkları dinlenmeden olayların varlığının kabulü sonucu, boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

“Medeni Kanunun m.134/3 gereğince boşanmaya karar verilebilmesi için boşanmanın mali sonuçlarını ve çocukların durumunu da belirten anlaşmayı hakimin tarafları bizzat dinleyerek uygun bulması şarttır. Taraflar tanzim ettikleri protokolü mahkemeye sunarak boşanmaya karar verilmesini istemişlerse de davacı kadın ve çocuklar için belirtilen nafakaların ve kadın için tazminatın niteliği açıklanmamıştır. Bu durumca mahkemece nafakalar ile tazminatın niteliğinin taraflardan açıklattırılması, uyuşmaları halinde buna göre nafaka ve tazminat taktiri ile boşanmaya karar verilmesi aksi halde taraflardan delillerinin sorularak, toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.”

Hakim tarafından boşanma kararı verilebilmesi için boşanmanın mali sonuçlarından olan maddi tazminat konusunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin uygun bulunması şart olduğu halde, taraflar maddi tazminat konusunda anlaşma yapmadan bu konuda haklarını saklı tutarak Anlaşmalı Boşanma gerçekleştirebilir mi?

“Tarafların irade beyanları esas alınarak boşanmalarına karar verilebilmesi için, diğer şartların yanında boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda tam olarak anlaşmış olmaları, hakimin de taraflarca kabul edilen düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Tazminat haklarının saklı tutulması, bu husustaki ihtilafın devam ettiğini ve bu ihtilafın çözümünün ileriye bırakıldığını gösterir. Başka bir ifade ile “tazminat hakları saklı tutulmak” suretiyle anlaşmalı boşanma kararı verilemez. Bu husus nazara alınmadan “tazminat haklarının saklı tutulması” suretiyle Türk Medeni Kanununun 166/3 maddesi gereğince boşanma kararı verilmesi doğru bulunmamıştır. Taraflar boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşamadıklarına göre, gösterdikleri deliller toplanarak davanın Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi çerçevesinde değerlendirilip, hasıl olacak neticesine göre karar verilmesi gerekirken, bu yön nazara alınmadan hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”

Burada üzerinde durulması gereken konu, tarafların yaptığı anlaşmada mali sonuçlara ilişkin bir hüküm olmamasına rağmen hakim boşanmaya karar vermiş ve karar kesinleşmişse, tarafların daha sonra tazminat veya yoksulluk nafakası talep etmelerinin mümkün olup olmadığıdır. Bir görüşe göre bu durumlarda taraflar kararın kesinleşmesinden sonra söz konusu davaları açamazlar. Eşlerin örtülü olarak bu taleplerinden vazgeçtiği kabul edilir. Öztan’ın da katıldığı diğer bir görüşe göre, mali konulara ilişkin düzenleme davanın maddi koşulunu oluşturduğu için, bu koşulların hakim tarafından re’sen denetlenmesi gerekir. Bu husus kamu düzenindendir. İhmal nedeniyle, maddi koşul olan mali konulara ilişkin husus dikkate alındığından, hakimin boşanmaya karar vermesi ve kararın kesinleşmesi halinde, taraflar maddi tazminat ve yoksulluk nafakası talep edebilmelidir.

Uygulamada maddi tazminatın, bedel yerine ayın ile ifasının mümkün olduğu kabul edilmektedir. Bu durumda hakim, maddi tazminat yerine eşlerden birine bir konutu, mesela aile konutunun verilmesini öngörebilir.

  • Manevi Tazminat Konusunda

Hakim taraflardan boşanma kararı verilebilmesi için boşanmanın mali sonuçlarından olan manevi tazminat konusunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin uygun bulunması şarttır.

“Davacı koca 13.11.2003 günlü oturumda manevi tazminat isteğini kabul etmediğini beyan etmiştir. Bu nedenle TMK m.166/3 hükmüne dayalı anlaşmalı boşanma koşulları oluşmamıştır. Taraflardan delilleri sorulup, gösterdikleri takdirde bu deliller toplanmadan eksik incelemeyle boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

  • Yoksulluk Nafakası Konusunda

Hakim taraflardan boşanma kararı verilebilmesi için boşanmanın mali sonuçlarından olan yoksulluk nafakası konusunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin uygun bulunması şarttır.

“Hüküm TMK m.166/3 hükmüne göre kurulmuş ise de; dosya kapsamından TMK m.166/3’teki koşulların gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. 26.05.2004 tarihli oturumda davalının kendisi hakkındaki nafaka istemi açıklattırılmamış, diğer bir deyişle yoksulluk nafakası isteyip istemediği sorulmamış, davalının nafaka istiyorum şeklindeki beyanı davacı tarafça kabul edilmiştir. 23.09.2004 tarihli oturumda davalı katılmamış, davacı taraf davalıya tedbir nafakası verilmesi şekli ile davanın anlaşma uyarınca kabulünü istemiş, buna göre hüküm kurulmuştur. Davalının bu konuda kabulü yoktur. Davada TMK m.166/3 koşulları gerçekleşmemiştir. Delillerin TMK m.166/1 kapsamında değerlendirilip sonuca ulaşılması gerekirken, bu yönün değerlendirilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.”

Yoksulluk nafakası konusunda anlaşma gerçekleşmezse evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yönelik tarafların delilleri toplanıp birlikte değerlendirilmesi gerekir.

“…a-Eşler anlaşma protokolünü mahkemeye ibraz ederek bu protokol uyarınca boşanmaya karar verilmesini istemişlerdir. Hakim protokole müdahale etmemiştir. (TMK.166/3 m.) Gerçekleşen bu durum karşısında velayetlerin babaya verilmesi gerekirken protokol dışına çıkılarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

b-Davalı kadının yoksulluk nafakası isteği bulunmamaktadır. İstek olmaksızın kadın yararına yoksulluk nafakası verilmekle kadın yararına yoksulluk nafakası yönünden hak doğmuştur. Ancak davalı kadın temyiz dilekçesinde nafakayı temyiz ettiğine göre kendi lehine doğan bu haktan feragat etmiştir. Yoksulluk nafakası yönünden de feragat sebebiyle gerekli kararın verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir…”

  1. Çocukların Durumu Konusunda Anlaşma Sağlanmalıdır

Çocukların sağlıklı bir çevrede güven içinde yaşamaları, barınma, beslenme, giyinme ve eğitim hakları kamu düzenini ilgilendiren evrensel haklardandır. Tüm dünyada kabul edilen gerçek şudur ki, çocuklar toplumun geleceğidir. Bu sebeple, gerek velayet gerekse kişisel iliĢki hakkında anlaşma yapılırken öncelikle çocukların üstün yararı göz önünde tutulmalıdır.

Hakimin anlaşmalı boşanmaya karar verebilmesi için davacı ve davalıyı çocukların durumu;

  • İştirak Nafakası (TMK m.182/2)
  • Kişisel İlişki (TMK m.182/1,2)
  • Velayet (TMK m.336/3) konularında taraflarca kabul edilecek protokolü uygun bulması şarttır.

Taraflar çocukların durumlarının da ne olacağını hakime açıklamak zorundadırlar.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle müşterek çocuğun birlikte karar verilerek okutulduğu okul dışında başka bir okulda okutturulması konusunda açılmış bir dava bulunmamasına ve yargılama sırasında ileri sürülmeyen hususların temyiz aşamasında nazara alınmasının mümkün olmamasına göre davalının temyiz itirazları yersizdir.

Davacı temyizine gelince, tarafların anlaşmalı boşanmalarına ilişkin 01.11.2001 tarihli kararda velayeti anneye verilen küçüğün her türlü okul masrafının davalı tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Küçüğün halen tarafların müştereken kararlaştırdıkları okulda okuduğu da belirlendiğinden davanın tümden kabulü gerekirken yazılı şekilde kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmesi doğru olmamıştır”

  • İştirak Nafakası Konusunda

Hakim tarafından boşanma kararı verilebilmesi için boşanmanın çocukların durumu hususunda iştirak nafakası konusunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin uygun bulunması şarttır.

“İştirak nafakası her an doğup işleyen haklardandır. Küçüğün ergin olacağı tarihe kadar sürecek olan nafakaya ilişkin olarak taraflarca yapılan düzenlemeler, çocuğun menfaati nedeniyle hakimin müdahalesini gerektirir niteliktedir. Tarafların iştirak nafakasına ilişkin düzenlemelerine bu nedenle müdahale edilmesi ve tarafların bu konusunda da anlaşmaları ya da hakimin önerisini kabul etmeleri halinde TMK m.166/3 uyarınca boşanmaya karar verilmesi, anlaşmamaları halinde TMK m.166/1,2 uyarınca değerlendirilmesi ve sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”

Eşler boşanmaya ilişkin anlaşmada çocuklara ödenecek nafakayla ilgili bir hüküm öngörmemişler ve hakim buna rağmen boşanma kararı vermiş ve verdiği karar kesinleşmişse, nafakanın belirlenmesi kamu yararıyla ilgili olduğundan, boşanma kararından sonra da iştirak nafakasına ilişkin olarak dava açılabilir.

  • Kişisel İlişki Konusunda

Hakim tarafından boşanma kararı verilebilmesi için boşanmanın çocukların durumu hususunda kişisel ilişki konusunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin uygun bulunması şarttır.

“Taraflar velayeti kendisine verilmeyen çocuk ile anne arasında kurulacak şahsi ilişkinin süreleri hakkında anlaşamamışlardır. Boşanmaya karar verilebilmesi için TMK m.166/3 koşulları gerçekleşmemiştir. TMK m.166/1 gereğince tarafların delilleri toplanıp birlikte değerlendirilmesi gerekir.” “…Müşterek çocuk Arda 30.01.2006 doğumludur. Bir buçuk yaşındadır. Velayeti anneye bırakılan çocukla baba arasında ayın her Cumartesi günü anne yanında kişisel ilişki kurulması annenin velayet hakkını kısıtlayacak niteliktedir. Değişen şartlar karşısında velayetin değiştirilmesi ve kişisel ilişkinin yeniden düzenlemesi de imkan dahilindedir. Bu kuralı bertaraf edecek şekilde ileriki uzun yılları içine alacak şekilde kişisel ilişki kurulması da doğru görülmemiştir…”

“…Aslında 3444 sayılı yasa değişikliğinden önce de tarafların hakimin onayını almak koşuluyla boşanmanın eki (Fer’i) niteliğindeki konularda anlaşma yapmaları mümkün görülmekte idi (M.K. m.150). Ancak uygulamada bu hüküm mali konularla sınırlı tutulmuş, velayetin düzenlenmesi bu hükmün dışında tutulmuştur. Yeni düzenleme bu konuya da açıklık getirmiş, eşlerin çocukların velayeti konusunda da anlaşma yapabileceklerini açıklığa kavuşturmuştur. Anılan yasal düzenleme velayetin belirli koşullarla eşler arasında serbestçe düzenlenebileceğine olanak sağlamış bulunduğundan anlaşma gereğinin yerine getirilmesinin istenmesi de mümkün hale gelmiştir. Belirtilen yasal düzenleme karşısında Medeni Kanunun 148. maddesinin uygulama alanı daralmıştır. Hakim Medeni Kanunun 272 ve sonraki maddeleriyle öngörülen durumların bulunması halinde anlaşmaya müdahale ile çocuk hakkında uygun hüküm kurabilir. Somut olayda davalı velayetin alınması veya kaldırılmasını (nez) gerektiren bir nedenin varlığını ileri sürmediğine ve böyle bir durumun varlığı saptanmadığına göre anlaşma hükümlerine uygun hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi doğru bulunmamıştır…” 

  • Velayet Konusunda

Hakim tarafından boşanma kararı verilebilmesi için boşanmanın çocukların durumu hususunda velayet konusunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin uygun bulunması şarttır.

Bu hususlarda anlaşmak boşanmanın maddi koşulunu oluşturmaktadır. Hakimin çocukların durumuna ilişkin anlaşmanın onların yararına uygun olup olmadığını araştırması gerekir.Çünkü burada kamu yararı söz konusudur.

“…Medeni Kanunun 134/3. maddesi gereğince boşanmaya karar verilebilmesi için; diğer hususların yanında, hakimin boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim tarafların ve çocukların menfaatini nazara alarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Davada; hakimin denetim görevini yerine getirmediği ve madde şartlarının gerçekleşmediği anlaşılmakta ise de boşanma, temyize gelmediğinden bu yön bozma sebebi yapılmamıştır. Ancak, ana yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği halde, ana bakım şefkatine muhtaç Uğur’un, babanın velayetine bırakılması usul ve kanuna aykırıdır…”

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır – Sonuç

Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma 4217 Sayılı Türk Medeni Kanununun 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. “Evlilik birliğinin sarsılması” kenar başlıklı madde hükmü, eşlerin boşanma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde evlilik birliğinin sarsıldığı hususunu kesin olarak kabul etmektedir.

Anlaşmalı boşanma, Boşanma Hukuku’nda birçok yönü ile daha insani ve çağdaş nitelikler arz etmektedir. Bu anlamda, bir çekişmesiz yargı faaliyeti olduğu görüşüne katıldığımız anlaşmalı boşanma yolu, her şeyden evvel tarafların birbirlerine kusur yüklemelerine, çeşitli ithamlarla suçlamalarına mani olmaktadır. Böylece de eşler boşanmış olsalar bile daha sonraki ilişkilerinde birbirlerine saygıları devam edebilmektedir.

Medeni Kanunumuzun 166. maddesinin 3. fıkra hükmüne göre eşlerin boşanabilmeleri için evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması, eşlerin mahkemeye birlikte başvurması ya da bir eşin açtığı davanın diğer eş tarafından kabulü ile boşanmanın mali sonuçları ile çocukların velayeti hususunda sözleşmenin düzenlenerek hakimin bu sözleşmeyi onaylaması şarttır. Ancak tüm bu maddi koşullar gerçekleştiği takdirde kanun anlaşmalı boşanmaya imkan sağlamaktadır.

İncelenen anlaşmalı boşanma konusunda tarafların iradeleri ön planda tutularak, hakimin gözetimi altında karşılaşılabilecek sorunlar en doğru şekilde çözülmekte ve boşanma sonucu ortaya çıkmaktadır.

Boşanma Avukatı

 

18 SORULAR

  1. ALİYE KURTÇU dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Makaleniniz davası ile ilgili net bir yazı olmuş.. teşekkürler..

  2. İREM YAPICI dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Bu davaların konusunda, zarar görmem nedeniyle maddi ve manevi tazminat Nasıl isterim..

  3. GÜLÇİN İNCE dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Davada zaman aşımı süresi var mı? Dava zaman aşımı süresini belirtirseniz sevinirim..

  4. NEBAHAT ÜZDÜRMEZ dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Davanın açılabilmesi için avukata vekalet versek daha hızlı sonuçlanır mı?

  5. ALİ ÖZCAN dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Bu davada ben nasıl bir yol izlemeliyim lütfen yardımcı olurmusunuz ?

  6. NURCAN SÖĞÜT dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Bu duruma karşılık olarak dava açmak istiyorum.

  7. BOĞAÇHAN DELİKARA dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Dava ve avukat masrafları konusunda bilgi verebilir misiniz?

  8. YAREN BOYSAN dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Aydınlatıcı bilgiler için teşekkür ederim.. Başarılar dilerim..

  9. NEBİ USLU dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Davanın şekli zamanı ve basarı olanağımız tam olarak nedir sizden bilgi rica edebilirmiyim…

  10. SEVTAP BOZER dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Aydınlatıcı bilgiler için teşekkür ederim.. Başarılar dilerim..

  11. NURİYE ASAR dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Sayın İlkay hukuk bürosu, bu davayı açmayı düşünüyorum..

  12. ZEHRA KALENDER dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Davada zaman aşımı süresi var mı? Dava zaman aşımı süresini belirtirseniz sevinirim..

  13. NAZLI ŞEN dedi ki:

    iyi günler kolay gelsin. Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır hakkında sorum olucaktı ? Bilgi verebilirmisiniz.

  14. MEHTAP OFLAZ dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Bu duruma karşılık olarak dava açmak istiyorum.

  15. GÜLCE ATİK dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Bu davada bir çok talebim oldu hiç bir şekilde sonuç alamadım bundan sonra ne yapılabilir.

  16. AYHAN KESMEZ dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Bu dava için nasıl bir hazırlık aşaması vardır..Cevap verirseniz sevinirim..

  17. BARTU KARAKIŞLA dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Makalede belirttiğiniz dava Nasıl açılır? Süreci Hakkı’nda bilgi verirmisiniz.

  18. ONUR KESKİN dedi ki:

    Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır hukuk mahkemesine temyiz dilekçesi örneği varmıdır. Bana yardımcı olurmusunuz..

GÜLÇİN İNCE için cevap yaz

 

AVUKATA SORU SORUN

Bize Ulaşın




[recaptcha]

BİZE ULAŞIN

İletişim Bilgileri